Sual: Tarih boyunca Ehli sünnet alimleri ile şiiler arasında ilmi münazaralar olmuş mudur?
Cevap: Zaman zaman münazaralar olmuştur ve bunların tamamında şiiler Ehli sünnet alimleri karşısında aciz kalmışlardır. Bunlardan birkaç tanesini zikredelim; Bunlardan en meşhuru Abdullah Süveydi hazretlerinin Hucec-i Katiyye kitabında anlattığı uzun münazaradır. Bu münazara Nadir Şah devrinde olmuştur. Bu kitabın Türkçesi Hakikat Kitabevi tarafından Hak Sözün Vesikaları isimli kitabın içinde basılmıştır. Hucec-i Katiyye kitabını okumak için tıklayınız.
Ayrıca 19. asırda Muhammed Şah zamanında da bir münazara olduğunu biliyoruz. İran Şahı Muhammed Şah, bir gün Seyyid Taha-yı Hakkâri hazretlerini Şii mollaları ile münazara etmesi için sarayına davet etmiş. Taha-yı Hakkari hazretleri çeşitli istişareler neticesinde kendisi gitmeyip kendisini temsilen bir halifesini göndermiş. Halifesi, sarayda teşrifattan sonra Muhammed Şah’a hitaben “Hanımınız nasıllar, sağlıkları sıhhatleri iyidir inşallah” diye sorar. Bunun üzerine Şah sinirlenir. “Sana ne benim hanımımdan, sorduğun soruya bak, Şaha hiç böyle şeyler alenen sorulur mu der” Bunun üzerine “Ben sizin hanımınıza bir hakarette bulunmadım, onun hakkında asla çirkin bir şey söylemedim, sadece hal ve hatırını sordum” diye cevap gelir. Daha sonra Şah “koskoca Şah’a böyle edepsizce bir şey sorulur mu” şeklinde kızmaya devam eder. Taha-yı Hakkari hazretlerinin halifesi ise son olarak şu cevabı verir; “Benim hanımınız hakkında sadece ufak bir sualime bu kadar kızıyorsunuz da, ülkenizde her gün binlerce insan peygamberimizin hanımına [Hazreti Aişe’ye] hakaret ediyor, ona iftira ediyor, buna niçin ses etmiyorsunuz?” Şah hiç beklemediği bir cevap almıştır. Buna verecek cevabı da yoktur, münazara başlamadan bitmiştir.
Mevlana Halid-i hazretleri de Hocasına kavuşmak için Hindistan’a giderken Tahran’da şii âlimi İsmâîl Kâşî’yi, talebesi arasındaki konuşmalarda rezîl etmiştir. Vaktiyle şii tefsirlerinde, “Bedir esirlerini saldığın için, Allahü teâlâ seni affetti âyeti, Ebû Bekir’i azarlamaktadır” diye okumuştu. Kâşî’ye “Peygamberler günâh işler mi?” diye sordu. Kâşî, “Hayır, işlemezler” dedi. “Allahü teâlâ seni affetti âyet-i kerimesi, Peygamberlerin günâh işlediğini gösteriyor” buyurdu. Kâşî, “Bu âyet, Peygambere karşı değildir. Ebû Bekir’i azarlamaktadır” dedi. “O hâlde, Allahü teâlâ Ebû Bekir’i affettim buyuruyor da, siz niçin affetmiyorsunuz?” dedi. Kâşî cevâp veremeyip mahcûb oldu. Sonra, Bistam, Harkan, Semnân ve Nişâpûr’dan geçti. Uğradığı yerlerdeki Evliyâyı, şiirleri ile medh eyledi. Tûs şehrinde imâm-ı Alî Rızâ’nın türbesini ziyâretinde çok güzel kasîde okuyarak medh eyledi. Câm ve Hirat’dan geçti. Her şehirden ayrılırken, âlimler, ahali âşık olup sâatlerce yola uğurluyorlardı. Kandihâr, Kâbil, Pişâver âlimlerinin suallerine verdiği cevâplarla, hepsini hayrân bıraktı. Lâhor’a ve tâm bir senede yürüyerek Dehli’ye geldi. Orada vâris-i ulûm-i rabbânî, câmi’î kemâl-i sûrî ve manevî seyyid Abdullah-i Dehlevî hazretlerinin kalbine yerleştirdiği zikre devâm ve 9 ay çalışıp, huzûr ve müşâhede makâmına erişti.
Tavsiye Yazı –> Şiiliğe reddiye kitap listesi
Tavsiye Yazı –> Kötü Ahlak ve İlaçları