Allahü teâlâ, hiçbir şeyi yaratmadan önce, sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın mübârek nûrunu yarattı. Tefsîr ve hadîs âlimlerimizden çoğu bildirdiler ki: “Cenâb-ı Hak, kendi nûrundan latîf ve büyük bir cevher yaratıp, ondan bütün kâinâtı sırasıyla vücûda getirdi. Bu cevhere “Nûr-ı Muhammedî” denir. Bütün rûh ve cisimlerin başlangıcı ve menşei bu cevherdir.”
Eshâb-ı kirâmdan Câbir bin Abdullah, bir gün; “Yâ Resûlallah! Allahü teâlânın her şeyden evvel yarattığı şey nedir?” diye sorunca; “Her şeyden evvel senin Peygamberinin yâni benim nûrumu kendi nûrundan yarattı. O zamân; levh, kalem, Cennet, Cehennem, melek, semâvât (gökler), arz (yeryüzü), güneş, ay, insan ve cinnîler yoktu” buyurdular.
Nûr-ı Muhammedî, Âdem aleyhisselâmın kalbi ve cesed-i şerîfi yaratılınca, onun iki kaşı arasına kondu. Âdem aleyhisselâm kendisine rûh verilince, alnında, zühre yıldızı gibi parlayan bir nûrun olduğunu fark etti.
Âdem aleyhisselâm yaratıldığında, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine; Ebû Muhammed yâni Muhammed’in babası diyerek hitâb ettiğini ilhâm ile anladı ve; “Ey Rabbim! Bana niçin Ebû Muhammed künyesini verdin?” diye suâl edince, Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Başını kaldır!” dedi. Âdem aleyhisselâm, başını kaldırıp baktığında, Arş-ı a’lâda sevgili Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) nûrdan yazılmış Ahmed ismini gördü. O zamân; “Ey Rabbim! Bu kimdir?” diye suâl etti. Allahü teâlâ da; “Bu, senin zürriyetinden bir peygamberdir. O’nun ismi göklerde Ahmed, yerde ise Muhammed’dir. Eğer O olmasaydı, seni yaratmazdım. Yerleri ve gökleri de halk etmezdim” [3] buyurdu.
[3] İbn Asâkir, Tarihu DımaĢk, VII, 437; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, VIII, 198. eş-Şüara, 26/219.
Sonraki kısım –> Mübarek nurun nakli
28 yorum